16 Aralık 2010 Perşembe

İTHAF

     Salat ve  selam, evvela Resullullah’ın,
     Muhammed Mustafa, (s.a.v) Habibullah’ın,
     Atası Hz. İbrahim, (s.a.v) Halilullah’n 
     Ve soyundan gelenlerin üzerine olsun…!

      Bizim nesil harptir, kıtlıktır, pek yaşamadı…
     Fakat dönüşüm ve sömürünün herc-ü mercini,
     Nice sosyal, toplumsal ve psikolojik çalkantıların çilesini, oldukça yoğun yaşadı…!

       Aynı nedenlerle bu naçizane çalışma,
       Bilerek veya bilmeyerek,
       İsteyerek yada istemeyerek
       Yurdundan, yuvasından, ülkesinden, ve özellikle kültüründen kopan ve koparılanlara,
       Bu kopuş ve çalkantının ızdırabını yaşayanlara,
       Zaten ezelden dünya gurbetine düşürülmüş olan, insan gibi insanlara naçizane olarak ithaf olunur.   
                                                                                                   
                                                               Mehmet DURAN

1- KİTABIN ÖZÜ:

            Biz bu kitapta gurbetteki vekil sıfatındaki insana;
            “Kavramların içi boşaltılarak nasıl yanıtlığımızı,
             Örnekleme  yoluyla işin doğrusunu açıklamaya,
             Gerçeği işin bu yönü itibariyle görerek sorunlarımıza çözümler arayalım!” dedik.
            Elimizden geldiğince çözüm aramaya çabaladık.

2- İLETİŞİM

e-mail ve msn:
av.mehmetduran@hotmail.com

telefon:
0 505 801 15 95
0 535 926 01 41

3- ÖZÜR VE AÇIKLAMA:

 

Önemli Not:

Değerli okuyucular...


Gerek okuyacak olduğunuz bu;
"3- Özür ve Açıklama",
Gerekse bundan sonraki;
"4- 56 Yıldan bir Bakış",
"5- Dedem diyor ki" ve
"6- Dayanak ve Tüşekkürlerim" bölümünün "A, B, C" ve "D" bölümleri ile
"7- Ben Sadece Müslüman'ım" bölümleri, gerek bu "Sabır Bozgunu", gerekse bu kitapla birlikte bir beşleme niteliğindeki sair "Nikân Yozgunları, Çürüme, Gurbetteki Vekil" ve "Kördöğüşü" adlı kitaplarımızın ortak konularıdırlar. Dolayısıyla bunlar bahse konu kitapların ilgili olanlarının hepsinde yer almaktadır.Dolayısıyla bunlar bahse konu kitapların hepsinde yer almaktadır.
Durumu bilgi, takdir ve anlayışlarınıza sunuyorum.
Saygılarımla...

                                                                             Av. Mehmet DURAN 

           
            ÖZÜR VE AÇIKLAMA:

            Seri mahiyetteki kitaplarım olan bu “Nikah Yozgunları, Çürüme, Gurbetteki Vekil, Sabır Bozgunu ve Kördöğüşü” adlı çalışmalarımın ayrı ayrı her birinin içeriğinde de açıkladığım ve sizler tarafından da görüleceği üzere bu çalışmayı çalakalem yaptım.
 
Hemen hemen hiçbir kaynağa başvurmadım. Sadece Kuran’dan bazı ayetler için meallere müracaat ettim ki daha doğru bir anlam elde etmiş olabileyim… Bu ayetleri de açıklamak veya yorumlamak gayretinde olmadım. Zaten “ayet” demeğin manası, adı üzerinde “kanıt” demek olmakla, ben de o türden kanıtları görüşlerime dayanak, yani kanıt edindim. Sadece ve sadece yılların birikimi ile özgün yorumlarımdan yararlandım. Bu nedenle de “54 Yıldan Bir Bakış…?” dedim.
Yazarken hiçbir konuda hiçbir kaygı ve çekince duymadım. Sadece kitaptaki anlatım sıkıcı olmayıp, içten, ilginç, akıcı ve çekici olsun istedim. Bu nedenle yazım aşamasının tamamında kitabı yüzlerce kişiye okutup test ettim. Hepsinden de olumlu intibalar aldım. İnşallah bu çalışma umduğum toplumsal yararı sağlar. Zaten bu çalışmadan toplumsal fayda dışında bir beklentim de olmadı.
Kitabıma, “iyi,güzel ve mutlak doğru görüşlerden oluşuyor.” demiyorum ama aklınıza gelebilecek her yönüyle özgün ve benzersiz ve örneği olmayan bir çalışma yani her yönüyle bir çok ilki içinde bulunduran bir çalışma olduğunu ısrarla söylüyorum.
Durum böyle olunca kitabın yazımında, imlasında ve düzeltme çalışmalarında kimseden yardım almadım. Daha doğrusu alamadım. Çünkü demek istediklerim çoğunlukla farklı ve özgündü. Bense bu durum karşısında zorunlu olarak yükü yalnız yüklenmek zorunda kaldım.
Böylece ister istemez bazı imla ve anlatım bozuklukları oldu. Belki fazlaca oldu… Fakat bunu önemsemedim. Çünkü bu çalışma bir edebi eser olmadığı gibi dilbilgisi veya imla kitabı hiç değildir. Ben sadece asıl demek istediğimi, demek istediğim doğrultuda söylemeye çalıştım. Fakat demek istediğimin farklılığı karşısında ister istemez zaman zaman mutlaka anlatım bozuklukları oldu. Hatta başka türlü anlatma imkanı olmadı..
Fakat burada önemli bir konu var ki o da, bazı cümleleri kurarken cümlenin kelime yerlerini yüzlerce kez aynı cümle içinde yer değiştirdim. Yine de hem istediğimi ifade etmekte zorlandım, hem de belki de anlatım bozuklukları oluşturdum. Dolayısıyla hem ifade, hem imla, hem de kural bozulması ister istemez oldu. Ne var ki bunu çoğu zaman bilerek yaptım. Bilerek imla kurallarına aykırı davrandım. Çünkü maksadımı ancak öyle anlatabildim. Dolayısıyla her imla ve anlatım hatası gibi görebileceğiniz yerleri bir hata olarak görmeyiniz. Benim onu öyle kullanma ve o yolla anlatmaya çabaladığım ana ve asıl anlama erişme gayretimi, yani asıl anlatmaya çalıştığımı algılamaya çalışınız lütfen…
Aynı cümleden olarak şunu da eklemeliyim ki maksadımı ortaya koyabilmek için ister istemez dilimizin ana kuralları çerçevesinde henüz kullanılmamış bazı kelimeler türetip kullandım. Kullandım çünkü maksadımı ancak o kelimelerle ve yanlış zannedilebilecek imla uygulamalarıyla anlatmaya çabaladım; yada anlatabildim.
Kitabı bu açıklamalarımı nazara alarak okumanızı ve kitaptaki her türlü hata ve yorum için beni hoş görmenizi bekliyorum. Özellikle bariz (açık) harf ve kelime eksiklik, fazlalık yada hatalarımla imla yanlışlarımı görün ama benim adıma görmezden geliniz… Şimdilik elimden bu geldi…!
Bir önemli konu daha var ki, bu kitaplar serisinde (“Nikâh Yozgunları, Çürüme, Gurbetteki Vekil, Sabır Bozgunu” ve “Kördöğüşü” adlı çalışmalarda) zaman zaman, hatta bazen ağırlıkla dinsel konulara girmiş olsam da kitaplar bir din kitabı da değildirler. Dinsel konular, sosyal hayatımızın vazgeçilmezlerinden oldukları için sosyal hayatımızda karşılaşılan sorunların çözümlerine katkı yapabilmek bakımından irdelendi. Kitaplarda irdelenen hiçbir görüşte dayatma yoktur; görüşler sadece önermelerden ve işin uzmanı bilimsel çevreleri sorunlar karşısında daha yapıcı çözümler üretmeye ve tartışmaya davetten ibarettir.
Ve bu seri kitaplarım sorunu ortaya koymaktan ziyade çözüm önerilerini ortaya koyan çalışmalardır.
Sizlere iyi okumalar mutlu yarınlar dilerken gerçek başarıyı yakalamamız hususunda Allah’ın yardımı hepimizin üzerine olsun diyorum. 
Sn. okuyucularım, seri mahiyetteki kitaplarım olan bu “Nikah Yozgunları, Çürüme, Gurbetteki Vekil, Sabır Bozgunu ve Kördöğüşü” adlı çalışmalarımın ayrı ayrı her birinin içeriğinde de açıkladığım ve sizler tarafından da görüleceği üzere bu çalışmayı çalakalem yaptım.

4- 56 YILDAN BİR BAKIŞ:



56 YILDAN BİR BAKIŞ:


1954 yılındaki “Ot ile Ekinin arasında”, yani ot biçim mevsimi bitip de, ekin biçim mevsimi başlayacağı sıralarda doğmuşum ben Konya - (Düşmana bozgun veren bozucu+kıran verip ortadan kaldırıcı =Boz!+Kır!) Bozkır İlçesinin, Yelbeyi Köyü’nde. 

Birçok insanda da bulunduğu gibi, büyük bir aşk, tutku  derecesinde severim ben köyümü. Adı bile titretir gönlümü….! Gittiğim zamanlarda, saatlerce dalar seyrederim, bir tek ardıcını yada meşesini…
Çünkü orada karılmış mayam: Ve, orada yatar tüm eba ve ecdadım.!
Benim “Poşulu” lakaplı bir dayım vardır…. O bir zamanlar İzmir’e gelmiş ve çok beğenmiş…  Lakin; “Köyümü terk ettim; vilayetimi terk etmem…” demiş. Ben de; bırakın köyümü,  ilimin dışında yaşamak zorunda kaldım ömrümün çoğunu! İşte o yüzden ben, hiç olmazsa asla terk etmek istemem, bari ülkemi! Çünkü O’nu da aşk derecesinde severim ve  insanımı. 
                                           
İlkokulu kendi köyümün okulunda (Çatak Üniversitesi) okudum. Bitirdiğim yıl,  Köy Enstitüsü kökenli, aynı uygulamaların yoğun ve çok yönlü eğitim alışkanlıklarının o sıralar devam etmekte olduğu  İvriz İlköğretmen Okulu'nun yatılılık sınavlarını kazanarak oraya girdim. 6 yıl süren yoğun bir eğitim öğretim bombardımanından sonra 1972 yılında mezun olarak ilk görev yerim olan Ağrı Tutak Damlakaya Köyü İlkokulu'nda Öğretmenlik görevime başladım. Daha doğrusu hayat okuluma... 1977 ile 1980 yılları arasında Bozkır’ımızın Taşbaşı Köyü'nde 3 yıl görev yaptıysam da sonraki görev yerlerim Öğretmenlikten emekli olana dek İzmir Merkez, Ödemiş ve Torbalı Bölgeleri oldu.
Önceleri, Öğretmenliğin yanında, hem köylümüze örneklik ve yol göstericilik, hem de geçimliğime takviye anlamında halı dokuma, trikotaj makinesi ile örgü yapma, toptan odun, yaş meyve sebze ticareti gibi işlerle meşgul olup bol para kazandysam da aradığım şeyin para olmadığını, bunun beni tatmin etmediğini gördüm. Ve kendimi yenileme ihtiyacı duydum.
Durum bu olunca İzmir-Torbalı Bozköy Köyü İlkokulu'nda Öğretmenlik görevime devam etmekte iken 1985 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girerek 1989'da oradan mezun oldum. 1990 yılında, öğretmenliğin yanında Avukatlığa da başladım. Gece okuluna tayinimi yaptırmak suretiyle, Öğretmenlikten emekli olana dek 7 yıl iki mesleği birlikte yürüttüm.
Hayat yolcuğumda inşallah tüm çalışmalarımı ve özellikle avukatlık işini icra ederken sırayla ve birbirleriyle bağlantılı olacak şekilde beş şeyi hedef edindim kendime…
Bunlar:
-Haklının hak olan, hakkını aramak…
-Bu yoldan Hakk olan, Hakk’ı aramak…!
-Haklıya bir dost kapısı aralamak…!
-Haksızın karşısına bir kale dikmek…!
-Eh, burasını bir dost kapısı edinenlerden bu çarkı döndürecek kadar bir parayı aramak…  Ne var ki bu hususta çok da başarılı olduğumu söyleyemem!

Şimdilerde ise Avukatlık mesleğinin yanında ve esasen yoğun olarak yazım çalışmalarıyla meşgulüm. Nitekim bu çalışmaları şahsen ben; hiçbir ikbal yada maddi çıkar beklemeksizin, asli mesleğim olan Öğretmenlik misyonu ile var olmanın sorumluluğunu yerine getirebilmek, insanımıza olan vefa borcumu ödeyebilmek, yemekte bulunduğum ekmeğin karşılığını bir nebzecik de olsa verebilmek adına birikimlerimi insanımız ve insanlık adına paylaşarak, toplumsal barışa katkıya çalışıyorum.

Gerçi bu yazma işini ta çocukluktan dert etmiştik başımıza. Özellikle İvriz İlköğretmen Okulu’ndaki en önemli uğraşlarınla, geleceğe dönük ukdelerimin en başındaydı.
Orada nice şiirler yazmış, okumuştum. Ve en güzel hep ben okumuştum Arkadaşlarım bilirler; hem şiir yazma, hem de okuma yarışmalarının tek favorisi bendim. Ayrıca öykü ve romanın da hakkından gelirdim. Özellikle; “Yırgar” adlı şiir kitabımdaki şiirler okul arkadaşlarımın hatıra defterlerini süsler, ezberlerini işgal ederdi. Ayrıca dağlarda yaşayan, okul görmemiş, her şeyi yaşayarak öğrenmek zorunda kalmış ama hatalarını bilmiş bir cezaevi kaçağıyla, dağlarda karşılaştıkça yaptığımız sohbetleri romanlaştıran “Kaçak”; yine rahmetli dedem; Ülkemizde ilk kurulanlardan birisi olan, Konya-Bozkır İlçe Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı kurucu üye ve köyler temsilcilerinden, zamanın Yelbeği Köyü Muhtarı, önder ve cesur kişilik; Delimam’ın hayıtından alıntılar yapan “Delimam” adlı roman çalışmalarım öğretmen ve öğrenciler arasında okunurdu. Ve de pek meşhurdu.
Kitap taslakları elime ara sıra gelir, devamı niteliğinde bir şeyler yazdığım anda elimden çıkar, İvriz’li okuyucularımı şöyle bir kolaçan eder, yine bana gelir, bu çalışmalar elden ele dolaşır ve böylece sürer giderdi. O günün şartlarında bu; arkası yarın gibi bir şeydi… 
Her şeyden önce insana ve insanlığa faydalı olmak en temel ilkemdi. Buna inanıyordum. Kitaplar yazmak yoluyla da yürümeyi isterdim bu yolda. Kendimi buna hazır bulurdum hep.  İnançsal anlamda yani. Aynı şekilde bunu benden, beni tanıyan tüm İvrizliler de beklerlerdi.
 Ama kendimizi hayat gailesine kaptırdık. Bu gaile bugüne dek elvermedi buna! 
Yukarıda sözünü ettiğim üç adet, adeta bitmiş durumdaki kitabım zamanın tozlu yollarında kaybolup gitti!
Ve tam 35 yıl beklemek gerekti..! Belki bu bir zaaftı, belki de doğru zaman değildi… Bilemiyorum…

İşte bu anlamada; "Çürüme" adlı ve aynı kapak altında "Nikâh Yozgunları, Çürüme, Sabır Bozgunu, Gurbetteki Vekil" ve "Kördöğüşü"  adlarında 5 ayrı kitaptan müteşekkil, ders kitabı boyutlarında 576 sayfalık basılmış bir kitabım vardır.
Bu kitap  ve içeriğinin tanıtımı;
Konu kitaplardan;
"Nikâh Yozgunları”, http://nikah-yozgunlari.blogspot.com/ ,
“Çürüme”, http://curume.blogspot.com/ ,
“Gurbetteki Vekil", http://gurbettekivekil.kotublog.com/ ,
 “Kördöğüşü”, http://kordogusu.blogspot.com/
“Sabır Bozgunu”, http://sabir-bozgunu.blogspot.com/ Internet blok sayfasında
gözden geçirilmiş yeni birer hali mevcuttur.

Bunların dışında basıma hazır 8 kitabım daha vardır.

Bu kıitap yazım çalışmalarına 2006 başlarında giriştim. Geceli gündüzlü bir çalışmayla onca eksikliğine rağmen, apar topar Mart 2008 sonlarında "şimdilik" kaydıyla el çektim. Fakat zaman zaman üzerlerindeki çalışmalarım devam etti.
 Son güncelememi de yapmış olduğuma göre, burada “56 Yıldan Bir Bakış” demekteki kastım; 56 yıldan geriye doğru baktığımda gördüklerime işarettir. Bunları sizlerle paylaşmak istedim…
Andiğim gibice anılan bu beş kitabı tek kapak altında ve hepsini birlikte takdirlerinize sunmak bana dana faydalı göründü. 
Bu çalışmaları yapmaktaki tek gayem; insanlığa faydalı olmaktır.
Umarım Allah’tan, çabamdan bu fayda oluşur.

Ancak ülkemizdeki okuma alışkanlığının zayıflığı karşısında, son yıllarda köşe yazılarına ağırlık vermeye başladım. Böylece özellikle Torbalıda ki yerel gazetelerde "Halk ve Halk İçin Ögür KÜRSÜ" adındaki köşelerimde köşe yazarlığı yaptım. Bu adı, aynı adın içeriyle uyumlu olacak şekinlde çıkarmayı düşündüğüm bir gazete için düşünmüştüm aslında. Lâkin bu olmadı. Anılan yazılardan bazıları yine aynı şekilde;

Bunlardan ayrık olarak, evvela doğup büyüdüğüm, "suyu sert; insanı mert" ilçe, Bozkır’ımızın güzide sitesi  http://www.bozkir.com/ olmak üzere, muhtelif Internet sitelerinde yazılarım yayınlanmaktadır halen.  Bunlar;
http://www.katibiz.com/ vb. Internet link adresindeki köşelerimdedirler.

Nitekim tüm bunların hepsine  http://kitaplarim-av-mehmet-duran.blogspot.com/ adresini tıklayarak erişebilirsiniz!


Verilen sitelerdeki yazılarım incelemenizi arzu ediyorum ki buradan da anlaşılacağı ve takdir edeceğinizi umduğum üzere;
Bir nebzecik olan o, azıcık genel kültürüm, eğitimci kimliğim, hukuksal birikimim, halen öğrencisi bulunduğum hayat okulumun yanında, gerek diyalektik sol, gerekse idealist vs. sağ düşünce tarzları ile İslâm-i bilgi birikimim nedeniyle:

"Tam ortaya durduk, her yöne baktık, Tuttuk bir de her yönden ortama baktık!"

Biçimindeki sözlerimle ifadeye getirmeye çalıştığım özgün ve hiçbir düşünce ya da ideolojinin esiri olmayan, Yüce Atatürk’ümüzün veciz bir sözüyle ifadeye gelen “Fikri hür, vicdanı hür nesiller…” olabilmek çabasındaki düşünce tarzımla, olay ve olgulara özgün yorumlar getirmeye, sosyal barışa bu yoldan katkı vermeye çabalıyorum kendi çapımca.

Durum bu olunca, demokrat, laik, toplumcu, ilerici, dindar, Atatürkçü, hakşinas vb. vasıfları bilinçlice ve bilgi ile kendi kişiliğinde samimiyetle kaynaştırıp uzlaştırmış bir kişilik olarak görmekteyim kendimi.
Ve ülke sorunlarımızın çözümü anlamında kendisini “sol” düşünce içinde tanımlayan kardeşlerimizin “Kuran’sal İslam” ile buluşup barışmaları, aynı şekilde gerçek dindarların da “sol değerleri” benimsemeleri, ve buradan çıkacak bir sentez ile yola devam edilmesi  gerektiğine inanıyorum!
Aynı çerçeve içinde ve ülkesel sorunlarımızın çözümü anlamında başkaca bir çıkar beklentim olmadan katılımda bulunmak arzusuyla yazıyorum...

Buradaki sözlerim elbet sadece kendi şahsi bakışım ve kendime olan bu yöndeki inancımın yansımasından ibarettir. Gerek burada gerekse sair yazılarımda öne sürdüğüm düşünceler hakkındaki takdir ve değerlendirme sizlerindir elbet...
Saygılarımla....

Son güncelleme: 13.Aralık 2010
Av. Mehmet DURAN

5-KARAMEHMET DEDEM DER Kİ



            KARA MEHMET DEDEM DİYOR Kİ

             Bu kitabın yazım çalışmasına başladım başlayalı benim pozitif toplumsal aykırılığımdan endişelenen anamı aldı bir tasa; bir kaygı bir telaş ki dillere destan..!
           Bana; “Ulan Şaşkın…! Ben seni bilirim, sen şaşkınsın, hem de şaşkının önde gidenisin! “
           “Bu güne dek kimseye benzemeyen hallerin oldu. Zaten ne dediğini,  ne yaptığını anlayan pek olmadı.!”
           “Millet seni dışlayı dışlayı bir haller oldu…!”
           “şaşkın…! Şaşkın! Yazma o kitabı sakın…!”
           “Vallahi bu sefer seni taşlayacaklar…!”
           “Ekmeğini ye; işine bak!” deyip duruyor.       
           Durum Altıparnağın Garameymed’inin de kulağına gitmiş. Beni kendisi büyüttüğü için iyi tanır. Geçenlerde yanında babamın çocukluk resmiyle karşıma çıktı ve; önce Mekke Şirkçileri’nin yaptıklarıyla Taif’i hatırlattı… Peygamber Efendimizin Taif’te taşlandığını… Adı güya Müslüman olan nicelerinin Kâbe’yi mancınıklarla taşladığını.!
          Sonra Sarıkamış’ı ve Çanakkale’yi...
          Sarıkamış’ta donamadığını, Çanakkale’ ve özelikle de sargı yerinde şehadet şerbeti içemediği için hayıflandı.! Yine de bu arzusu ve bu kabulü, ile gazaları nedeniyle mutlandı…!
           “İyi niyetten ayrılmadan ve Allah rızası adına her türlü saldırıyı göze alarak bu kitabın arkasında durmam gerektiğini, Böylesi bir durumda  yapılacak saldırının haksız olacağını, ancak iyi niyet ve içtenlikten asla taviz vermemem gerektiğini, vermediğimi ve de vermeyeceğimi, hep hak  bildiğimin ve haklı gördüğümün yanında olduğumu, ve olacağımı bildiğini…” söyledi. Devamla;         
            “Var, git Gelin’ime, yani annene söyle; ana yüreğidir. garibim hiç boşuna telaşlanmasın; gelinecek yer burasıdır. Haydi söyle, rahat olsun ve hepimizin hakkında duacı olsun…!
            Yazmaya karar verdin bir kere, hem niyetin ihlaslı… Bir şey olmaz;  O hiç tasalanmasın…!
            Anlayan anlar, isteyen söver.! Biz zaten alıştık buna. Dileyen de gelir bizi taşlar…! Hem taşlasalar ne olur? Şehadet şerbetini içer de gelirsin ne güzel…! Dedik ya, gelinecek yer burası…! Yeter ki yüzün (gönlün, kalbin) kara olmasın…
             Benim Gelin’im mektep medrese görmedi…! O sadece çevresini gözlemledi; Ve sırf gördüklerinden, duyduklarından okudu hayatı… O’na de ki;
             “Bak benim güzel anam; sen hiç üzülüp telaşlanma…! Beni taşlasalar ne olur be anam…? Doğru yola canımız  feda…
              Hem bu dünyada nice insan, sırf haklı oldukları için giyotinlerde baş verdi, asıldı can verdi! Zulüm ve işkence gördü. Senin bunlardan haberin var mı; benim akıllı anam!?
             Bil ki biz şaşkın falan değiliz Hem Arapça’dan okuduğun için pek anlayamadığın, O Yasin Suresi’nde anlatılan ve gerçek şaşkınlarca, daha doğrusu sapkınlarca  taşlanan Allah dostu Neccar’ı unutma!
            Hem biz ne yapmış, ne yapabilmişiz ki…?
            Onlardan hiç birinin ayağının tozu dahi değiliz! Ancak ve inşallah, o yolların fakir bir yolcusuyuz. 
            Dilerim Allah’tan;
            “Bizleri de kendi dostlarına yoldaş eder inşallah! işte aynen böyle söyle ve elin boş gelme buraya…”

                          *********************

             Cümlemizin geçmişi ve bizlerle birlikte Mekanları  Cennet olası dedelerime atfederek yazdığım aşağıdaki makelimi  umarım seversiniz!

           GELESİM VAR DEDE!
            Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi, evvela Peygamber Efendimiz, devamla İslam üzere gelmiş tüm peygamberler, aynı yol üzerine yaşayıp gitmiş insanlarla cümle geçmişlerimizin ve nihayet Atatürk’ümüzün üzerine olsun!
            Gafur olan Allah, hepimizin geçmişlerinin taksiratını (hata, kusur, kabahat) affetsin! Ve bizlere de gerçek birer başarı nasip ederek, onlarla birlikte hepimizi cennetinde kavuştursun. İnşallah! Âmin.
            Sürekli söylüyorum; “Beni Kara Mehmet dedem büyüttü.” diye.
            Hayatta en çok sevdiğim ve en çok özlediğim insanlar dedelerimdir.
            Dolayısıyla, “kısa günde (en az) kırk kere gelirler aklıma!”, rahmetle anarım kendilerini ve diğerlerini…
            Ve büromun başköşesinde başta, “Gara Meymet” (Mehmet Duran) ve “Delimam” (İmamların Meymet/Mehmet) dedemlerin fotoğrafları olmak üzere, Kara Mehmet Dedemin Çanakkale’den, Çanakkale Savaşından getirdiği top mermisi kovanı da durur, diğer ve diğerlerinin bir kısım hatırat eşyaları da…
            “Sabır Bozgunu” adlı kitabımda da zikrettim:

“Cumhuriyetimizi kuran nesle hayranım” diye. Ve de dedemden…
            Ve O Kitap’ta;

    “……Çocukluğum Kara Mehmet (Gara Meymet) dedemin yanında geçti. O’nunla, diğer aile büyüklerimin örnekliği ve (Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Bozkır İlçe Teşkilâtı’nın Kurucu Üyelerinden, Köyler Temsilcisi rahmetli) “Delimam” (İmamların Meymet/Mehmet) Dedemin hikâyelerini dinleyerek büyüdüm. (Hatta İvriz’deyken Delimam dedemin bu hikâyelerinden yola çıkarak, zamanın dikenli yollarında kaybolup giden “Delimam” adlı bir Roman da yazmıştım.)
Kara Mehmet dedem (inşallah mekânı cennet), Sarıkamış, Çanakkale başta olmak üzere, cepheden cepheye 10 sene çakmak çalmış, sedye taşımış, yani Sarıkamış’ta donamamış, Çanakkale’de sargı yeri bombardımanında şehadet şerbetini içememiş bir Kurtuluş Savaşı gazisiydi. Asıl birliği İstanbul’daydı. İstanbul’un işgalinin çilesini, kurtuluşunun onurunu yaşamıştı…………………”

(Dedelerimin adı nedeniyle;
Adımı koyan; Kara Mehmet (Mehmet DURAN = Sözünde Duran)
Dedemin söylemesiyle;
Benim adım: “İki Meymet’tir” aslında!)

   “……………… Kara Mehmet Dede’min yanında yetiştiğim için, akranlarıyla aralarındaki sohbetlere tanıklık ettim… Bu vesileyle, çocukluğumda, o yüce gönüllü insanların, hayatlarının son demleriyle, değerli hatıralarını paylaşabilmiş oldum! İşte bu paylaşımdan dolayı kendimi her zaman bahtiyar saymışımdır! Sayıyorum ve de sayacağım!
Kendilerine devlet maaş bağlama kararı almış, Onlardan başvuru isteniyordu. Aralarında görüştüler: “Biz Allah için, vatan için savaştık; ücret için savaşmadık!” “Bu güne kadar da maaşla gelmedik! Biz emeğimizi burada satmayız!” “Ücretimizi ancak Allah’tan isteriz; maaşa müracaat falan da etmeyiz.” dediler! Ve öylece karar kılıp uyguladılar! Uyguladılar ama, sakın siz onları mali yönden zengin kişiler falan sanmayın. Tam tersine, bu anlamda yokluklar içindeydiler. İçindeymişler…! Çünkü onların böyle olduklarını ben nice zaman sonra fark edebildim ancak…!”
Diye yazmıştık.

Ayrıca, “Memleket Kurtarma Meselesi” adlı kitabım ve basılmış bulunan “Kördöğüşü” adlı kitabımda da, İvriz’li yıllarımızda, sınıf arkadaşlarımızdan Halil Demir’in, Sömürücü zengin ve ağalara dönük olarak yazdığı;
“Geliyoruz! Patlatacağız…
O, sandalye kıran göbeklerinizi,
Bir, bir Patlatacağız!”
Minval üzere yazmış olduğu şiirini anımsatarak,
Cevaben kendisine;
“Ulan oğlum, aklına başına topla.
Bu memleket çıkarının altında ezilmiş, çıkarına köle insanla dolu..!
Bunlarla mı patlatacaktın o göbekleri?
O işi yapacak insan evvela, özgür insan olmalı…
Ve hiçbir şeyi takmamalı!
Olmaz ağa; olmaz.!
Senin dediğin iş olmaz!
Daha doğrucası, bu gidişle olmaz!
Çünkü o işi becerecek olanlar;
“Fikri hür, vicdanı hür ve bir de özellikle kendi çıkarından özgür olmalı!”
Gerçek bir hürriyet sahibi olmalı yani!”
Çıkarının ve çıkarcının kölesi değil…!
Demiştik.
Demiştik demesine ama buraya, sürekli olarak; “Gelenler, gidenlerin yerini tutmadı; vesselâm!” diyen, kulakları çınlayası babamın bu sözünü de eklemek isterim.

            *******************

Bilesiniz ki dedeciklerim;
Bu Memleket, kurduğunuz bu Cumhuriyet ve bu Cumhuriyet’in insanlarından birçoğunun durumu, yukarıda yakındığım gibicedir!

*******************

Şükürler olsun, Gara Meymet Dedem, Önümüzdeki 15 Nisan 2009 itibariyle tam 44, Delimam Dedem ise, yine önümüzdeki bahar hayırlısıyla tamı tamına 74 yaşını ikmal edecek. Ben ise; 55…
Saçım döküldü, hem kalan saçım, hem sakalım da ağardı zaten!
Öyle ya;
Öğretmenlik yaptığım yerlerde; “Hay saçı sakalı ağarasıca!” diye intizar almamış mıydım?
Adam olana çok bile; yetti artık!

Dedeciklerim;
Vallahi benim de gelesim var oraya…!
Ancak, “gazcılarımdan” birisi bana;
“Bizler gidersek ortam boşalabilir; dikkat et; sakın gitme!”  diyor.
Bakalım; inşallah dikkat edeceğiz!
Eh! Ne diyelim efendim?
“Özgür Günlere” doğru yelken açalım efendim!

Eylül.2008
Av. Mehmet DURAN

6- DAYANAK VE TEŞEKKÜRLERİM


           

           DAYANAK VE TEŞEKKÜRLERİM

               
                Bu bölümde hayata tutunmamda, kendime güven kazanmamda, elde ettiğim o naçizane bilgileri elde etmemde, kendime  dayanak edindiğim o değerli insanlara dönük açıklama ve teşekkürlerim yer alacaktır izninizle…