16 Aralık 2010 Perşembe

b- Bozkır Oymağı:

       
b- Bozkır Oymağı:

         Konya’nın ilçelerinden olan Bozkır, adını bölgede yaşayan “Bozkır Oymağı’ndan” alır! Bahse konu oymak oraya, karakteri nedeniyle, bir uç (sınır) oymadığı olarak yerleştirilmiştir zamanıca. “Bozkır” adı hala, yiğitlik ve mertlikle birlikte bilinir; birlikte anılır. Bozkır’lıya “Suyu sert, kendi mert” denilir! Denilir çünkü “Bozkır” adı, emir kipinde kullanılan “boz” + “kır” fiillerinin birleşik isimdir. İşte bu eylemsel olmalı kullanımından oluşan bir isim fiildir.
“Bozgun”=bozulma, yenilme, yenilgi > “boz = yen, bozguna uğrat” ve devamla; “kıran=kırıcı”, yenici, yok edici, ortadan kaldırıcı; (tavuklarımıza kıran girdi. = kıran tavuklarımızı öldürüp yok etti.) > “kır = yok et” demektir. Şu halde “Bozkır = yen ve ortadan kaldır; yok et.” demektir.
İşin daha da ilerisi ve kelimenin tam anlamı; düşmanı “yenen ve ortadan kaldıran.” manasınadır.
Bu kelime (isim) tamamen, bölgede yaşayan oymağın karakteristiğini yansıtır.
Yoksa coğrafi bir tabir olan step=bozkır ile alakası yoktur. Nitekim İlçe arazisi ormanlık ve yayla karakterindedir.
Anlattığımız nedenlerle, Osmanlı Hanedanı’nın  yakın korumalığını, (şimdiki Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alaylı benzeri)   hep bu oymağın yiğit insanları yapmıştır çoğunlukça...
Misalen; Viyana önlerinde on binlerce şehit vermişler zamanınca. İşte bu yüzden kendileri, özellikle İstanbul’da evvelden beri iyi tanınır, iyi bilinirler. Elbette kendileri de İstanbul Elitini…
Bozkır oymağının insanları aynı zamanda, sabırlı, kanaatkâr, art niyetsiz ve vatanperver insanlardır. Bozkır insanının anlattığım karakteristiği ve Hanedan’a (İstanbul Elitine) yakınlığı nedenleriyle, İstanbul ve dış odaklı kışkırtmalardan maalesef nasibini almış bir zamanlar.

Ve, 26 Eylül – 4 Ekim ve 22 Ekim – 4 Kasım 1919 gün aralıklarında, bir kısım asker kaçağı, eşkıya ve aslı dış odaklı gerici tipli insanlar, özellikle de zamanın Ayan Meclisi Üyesi Zeynel Abidin’in bölgedeki adamları tarafından kışkırtılması ve bu yoldan bir kısım yerli halkın da kandırılması suretiyle çıkartılan ve tarihe; “Bozkır İsyanı” namı ile geçen, 2 yersiz kalkışmaya sahne olmuşsa da, “Kuvve-i Milliye” Yetkilileri ile Bozkır eşrafının sağduyulu, aklıselim ve nasihat-sal yaklaşımları neticesinde bu kalkışmalar fakla kan dökülmeden durmuştur.
Peşinden de gerek Konya’da çıkan Delibaş İsyanı’nın bastırılması, gerekse ve asıl önemlisi; 30 Ağustos Zaferi’nin kazanılmasında büyük katkılar vermiş, nice yararlıklar göstermişlerdir.
Bu yararlıklar cümlesinden olmak üzere hemen belirtmek isterim ki; “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ilk şubelerinden biri olan Bozkır Şubesi, Kurtuluş Mücadelemizin hemen başlangıcında açılarak, Kurtuluş Savaşımızdaki yerini hemen  almıştır. “Çürüme” adlı kitabımızın “54 Yıldan Bir Bakış” başlığı içinde resmini verdiğimiz, zamanın Yelbeği Köyü Muhtarı Delimam (İmamların Meymet/Mehmet) Dedem bu teşkilatın kurucu üye ve köyler temsilcilerinin önde gelenlerindendir.”
Hepsinin mekânları cennet olsun!
Bizler de onlara yoldaş…

              ******************************
Çocukluğum Kara Mehmet (Gara Meymet) dedemin yanında geçti. O’nunla, diğer aile büyüklerimin örnekliği ve “Delimam” dedemin hikayelerini dinleyerek büyüdüm. Karamehmet dedem (inşallah mekanı cennet), Sarıkamış, Çanakkale başta olmak üzere, cepheden cepheye 10 sene çakmak çalmış, sedye taşımış, yani Sarıkamış’ta donamamış, Çanakkale’de sargı yeri bombardımanında şehadet şerbetini içememiş bir Kurtuluş Savaşı gazisiydi. Asıl birliği İstanbul’daydı. İstanbul’un işgalinin çilesini, kurtuluşunun onurunu yaşamıştı.
İstanbul kurtulup da, terhis edildiğinde, kendisini çok seven komutanı O’na:“Mehmet, ben sizin oraları bilirim. Siz dört taşın üzerine iki ardıç koyar, ona “ev” dersiniz. Tarlanız takkanız da verimsiz, taşlıktır. Şunca sahipsiz evlerden, dükkanlardan dilediğine sahiplen de, kal buralarda….”
Dediğinde O:“Hayır Kumandanım. Ben bir evin bir oğluyum. Memleket iyice burnumda tüttü. Köyümün hasreti içimi yakıyor. Hem anam da yolumu bekliyordur. Dünya malı değil m.? Ben istemem buraları, döneceğim.” diyerek köyüne dönen, tok gönüllü, sözüne güvenilen  bir adamdı!
Muhtarlığında soyadımı seçmiş, sözünde “Duran’dı.!” 
Tekrar mekanı Cennet Olsun ki O 


Resimdekiler:                               
  Altıbarmağın Garameymedi, Yanındaki de Eşi Hanife Ebe’mdi.

Kara Mehmet Dedemin yanında yetiştiğim için, akranlarıyla aralarındaki sohbetlere tanıklık ettim… Bu vesileyle, çocukluğumda, o yüce gönüllü insanların, hayatlarının son demleriyle, değerli hatıralarını paylaşabilmiş oldum! İşte bu paylaşımdan dolayı kendimi her zaman bahtiyar saymışımdır! Sayıyorum ve de sayacağım!
Kendilerine devlet maaş bağlama kararı almış, Onlardan başvuru isteniyordu. Aralarında görüştüler: “Biz Allah için, vatan için savaştık; ücret için savaşmadık!” “Bu güne kadar da maaşla gelmedik! Biz emeğimizi burada satmayız!” “Ücretimizi ancak Allah’tan isteriz; maaşa müracaat falan da etmeyiz.” dediler! Ve öylece karar kılıp uyguladılar! Uyguladılar ama, sakın siz onları mali yönden zengin kişiler falan sanmayın. Tam tersine, bu anlamda yokluklar içindeydiler. İçindeymişler…! Çünkü onların böyle olduklarını ben nice zaman sonra fark edebildim ancak…!
Onlar aç dahi olsalar bunu kimselere belli etmezlerdi. Ve hiçbir şeye eğinti edip hallerini bildirmezlerdi. Bırakın bildirmeyi, başkasının bilmemesi için her türlü yönteme başvururlardı.
Onlara soyum sopumdur diye hayran olduğumu falan sanmayın! Ben sadece Onların taşımış oldukları o yüce ruhun hayranıyım! Yaptıkları işin, kurdukları Cumhuriyet’in hayranıyım! Ben işte onlara ve taşıdıkları ruha, hep bu yüzden hayranım! Şimdi ve her zaman Rabbimden, çocukluğumu paylaşmayı nasip ettiği O gözü gönlü tok, yüce ruhlu insanların şefaatini (arkadaşlığını) ahret için de dilerim ve isterim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder