Ülkemizdeki özellikle “dinci” diyebileceğimiz çevrelerin bir hastalığı vardır. O da; kendilerini kurtulmuş ama kafalarına uymayan kesimlere ise batmış nazarıyla bakıyor olmalarıdır. Adeta onları küçümsüyor, acımsayıp alaysayarak bakıyorlar. Bunlar hem toplumumuzda kamplaşmanın oluşmasına neden oluyorlar; hem de iyi niyetli insanımıza kötü örneklik teşkil ediyorlar…! Bu türden insanlar maalesef ülkemizde oldukça fazladır. Halbuki kimin battığını, kimin kurtulduğunu ancak Rabbim bilir…!
Onların içinde bulundukları bu hal, çok kötü, kalbi bir hastalıktır; marazdır. Bu hastalığa; “ücup” denilir.
Ücup ise: Dinsel yaşamında kendisini beğenmek, büyüklenmek, bir de guruplaşarak kendini ve gurubunu kurtulmuş, başkalarını batmış saymak ya da sanmaktır. Ayrıca dinsel değil, siyasal bir çeteleşmedir…!
İşte bu hastalık; yine bu hastalıkla malul bulunan kişi ve kümelerin helaki için yeterli sebeptir. O yüzden herkes kendini sırf bu cepheden de değerlendirmeye almak durumundadır. Unutma, Allah her insanı farklı yaratmıştır; farklılık ise nimettir! Ey sade Müslüman konumundaki kardeşim!
Sen onların haline bakıp da, sakın ola dininden soğuma! Senin dininin gerçek temsilcileri zaten onlar değiller! Şirke onların girdiği kapılardan girilir! Zaten onlar çoğunlukla, şirkçi çıkar dininin mensuplarıdırlar. Sen sadece Müslüman ol. Basitçe Müslüman ol. Başka hiçbir şey olma! Sen aracıyı, şeyhi, şirki, çıkarcıyı bir kenara bırak! Sana Kuran yeter! O’nu anlamak için oku…! Elinden geldiğince anla ve hayatına uygula! O’na iyi sarıl! Ne anlamışsan, bil ki o anladığın da sana nimettir. Gerisini at çöpe gitsin!
Yine de iyisini sen bilirsin! Bir de şunu iyi bil ki;
Ülkemizde din ve siyaset amel, yani eylem boyutunda tevhit olmuş, birlenmiş durumdadır. Dini çıkarına alet edenler sadece bir kısım partiler falan değildir. Bizzat halkın kendi çoğunluğu ile onun temsilcisi olan ve devlet erkini kullanan kişilerin adeta çoğunluğudur.
Çünkü durum: “Böyle kuşun böyle kanadı olur.” durumudur!
Anlattıklarımızı “hacılık statüsü” edinişimiz konusundaki yanlışımızın izahı noktasıyla bağlamak gerekirse: İşin daha da önemli bir başka yönü ortaya çıkar. O da şudur: “Ben hacıyım. İnsanlar bana güvensin.” falan diye sakın düşünmeyin. Daha üstüne üstlük, bu konuyu asla çıkarınıza alet etmeyin. Aman ha, dikkat!
Aksini yaparsanız, Allah korusun, yukarıda anlattığım, ücup hastalığıyla malul, Hümeze Suresi’nde bahsi geçen ve kendini, bizzat kendi biriktirdikleriyle ifade edenler ile, Maun suresinde anılan ve “yaptığı müspet manadaki ibadetlerinin yüzlerine çarpılacak olduğu” beyan edilen kişiler arasında bulabilirsiniz kendinizi…!
Bu durumun sonu ise Allah korusun, yolumuzu adına Hutame denilen bir tür cehenneme düşürür. Düşürür, çünkü: “Biriktirdikleriyle kendini kurtulmuş sayma” tabiri yani kavramı sadece mal, para ve mevkii için geçerli bir husus değildir. Bir insan yaptığı iyilik ve müspet ibadetler nedeniyle dahi kendini kurtulmuş sayarsa aynı o kategorinin içine girmiş olur.
Kurtuluş yolu da ziyan yolu da ibadet değildir. Müspet ibadeti çok yapan kurtulmuş, menfi ibadeti çok yapan da batmış değildir.
Kurtuluşun yolu tektir. O da İllaki Allah rızasıdır. Allah ile rızalaşmaktır. Yani öncelikli olarak kulun Allah’tan razı olması, devamında ise, Allah’ın kuldan razı olması halidir. Yani “Zaten bu durumda, kulun Allah’tan razı olması durumunda, Allah da kuldan mutlaka razı olur.” demek halidir. Zaten İslam: Kul ile Allah arasındaki bu rızalaşmayla elde edilen bir iç barış esenlik ve selamette olma halinin adıdır.
Müspet ibadet, işte bu kurtuluş yolunun koruyucuları, menfi ibadet ise bu yolun engelleyicileridir. Aman dikkat…!
Sakın ola sadece mal ile mevki-iye değil, müspet ibadetlerimize dahi güvenmeyelim. Kendimizi onlarla bile bütünlemeyelim, izah etmeyelim.
Daha da önemlisi; “Bir miktar dünyalık mal ile mevkii edinemedik.” falan diye yerinmeyelim. Menfi ibadetlerimiz çok diye de umutsuzluğa kapılmayalım. Allah’tan umut kesilmez. Ancak kendimizi iyi yöne doğru taşıma gayretinden asla dönmeyelim. Bir de şu var:
“Bana Hacı Amca, Hacı Teyze falan diyeceksiniz.” diyenler yok mu…? Sakın kendinizi o şekilde bir konuma itmeyin. Size öyle diyorlarsa da, diyeni kırmadan o sözü kabullenmediğinizi belirtmeye çalışın. Bu söz, yani bir insanın “hacı” diye statülendirilmesi, teknik ve dinsel açıdan yanlıştır. Bu statüyü kabullenmeyiniz, kullanmayınız. Velev ki bu statülendirme doğru bile olsa (ki değil) onu siz kabullenmeyiniz. İnşallah haclarınızı C. Allah kabul etmiştir. Bu ihtimal yüksek olduğuna göre sakın ola ki bu konu statüyü kesinlikle kabullenmeyiniz; kullanmayınız.
Bakınız yukarıda izah edildi?: Hümeze ve Maun Surelerindeki tehdidi açıkça gördünüz.! Artık bunları yapmayınız!
Bir önemli konu da şudur: İbadetlerin kabulü ve affı konusu bireysele indirgendiği zaman, hepimiz gayet iyi biliriz ki; kimin müspet anlamdaki ibadetlerinin kabule, kimin menfi manadaki ibadetlerinin affa mahzar olmuş olabileceğini kimse bilemez...! Biz sadece hüsnü zan ve sui yani kötü zan durumundayız. Yine de kötü zannımız az, iyi zannımız çok olmalıdır!
Bu noktada özellikle kutsal değerleri kullanıyor ya da suiistimal ediyor olma konumuna düşmekten şiddetle kaçınmalıyız! Yine konunun ana cephelerinden birine yeniden dönecek olursak; anlaşılacağı gibi, hacı olunmakla tutulacak hiç bir şey yoktur.
İnsanların bu alemdeki birincil görevi: Her şart altında daima iyiye, Allah’ın rızasını kazandırıcı, Allah’tan razı olmayı sağlayıcı biçimdeki ameli salih, yani güzel eylemler yönüne doğru kendisini taşımaktır. Hac bu cümleden olan bir araçtır. Ve asla amaç değildir.
Durum böyle anlaşılınca, ülkemizde bir çok insanın üzerine hac farz olduğu halde, “hacılığı tutamama” korkusuyla, biraz yaşlanıp da gideyim diye bu görevi ileri yıllara tehir etmektedir. Hal böyle olunca da hac mevsimsinde oradaki bizim Türk hacılarının çoğunluğunun, piri fanilerden oluştuğu görülmektedir…
Be adam, o ileri yaşa varabileceğin nereden malum? Git gideceksen gençlikte! Zaten zahmetli bir ibadettir. Kocalmış adam işi değil, genç işidir!
Hacca giden herkes bilir; bizden başka hiçbir Müslüman ülkeden bu denli yaşlı insan geliyor değildir. Onlar bu görevlerini genellikle, daha genç yaşlardayken ifa ediyorlar…
Biz illa da tutturmuşuz, “Gençlikte gidersek, haccı tutamayız.” diye. Be kardeşim yapma bunu! Sen oruç mu tutuyorsun yoksa ne ?
Hacı olduktan sonra artık günah işleyemezmiş.!
Bak sen?! Yahu illa da pervasızca günah işlemek zorunda mısın?
Ben sana cevap vereyim:Pervasızca günah işleme konusuna kocaman bir “hayır!” Kuluz, günahtan kurtulamayız konusuna kocaman bir “evet!”
Çünkü senin yaratılışın öyle… Sen günah işleyici olarak yaratılmışsın. Senin Rabb’in affı seviyor. “Sizler hiç günah işlemeyen bir toplum olsaydınız sizi tümden helak eder, yerinize günah işleyen ama pişman olup bana tövbe eden bir başka toplum getirirdim.” buyuruyor.
Evet sen günahı ömrün boyunca işleyip duracaksın ama yaptığın günahların günahlığını, hataların da hata olduğunu bileceksin. Yaptığın hatadan pişman olacaksın. Bunlardan bir ders çıkaracaksın. Hem insanlardan, hem de Allah’tan af ve özür dilemeyi bileceksin…! Ayrıca Allah’a sıklıkla tövbe edeceksin. Bir daha aynı hataları yapmamaya onun yerine daha güzel şeyler yapmaya gayret edeceksin.
Ama sanırım senin derdin başka: “İstediğim gibi ve çekinmeden işleyeyim günahları, ömrümün sonuna yakın gideyim bir hacca ve böylece affolunsun tüm günahlarım. Ondan sonra da zaten günah işlemeye falan mecalim kalmaz. Kısa zaman sonra da ölürüm, olur biter.” falan diyorsun…! Ama öyle yağma yok… Yemezler…! Hem yaşlı olan günah işleyemez diye bir şey de yok …!
Kardeşim iyi bak! Demek ki günah işlemek sırf sana vergi değil. Hacca giden de işler günahı, gitmeyen de… Öyle değil mi…?
Senin haccın sadece bir kalkan, koruyucu bir kandil feneri, yani imanını korumanda sana yardımcı… Bunun böyle olabileceğini defalardır sana belirtip duruyoruz…! Aslında bu noktada, yani günah ya da sevap kazanıp kazanmamak noktasında kimsenin kimseden farkı yoktur. Asıl olan şey, insanın her tavrı ve her davranışıyla Allah’ın rızasını araması, O’ndan razı olmaya çabalamasıdır; bunu unutmayalım!
Bir de şu durum önemlidir: Hacca gidip gelen yurttaşlarımızın olumsuz haline bakan bir kısım bilinçsiz insanımız da “işte din bu!” sanıyor! Böylece de oluyor kendi dinine ve güya onun simgelerine düşman! Üstelik nerede bir sakallı görse arkasından sövmeden edemiyor.! Kafasında o adam, “tam bir yobaz, gerici, sahtekar ve çıkarcı bir halk düşmanıdır.” çünkü!
Halbuki senin dinin bu sergilediğin şeyler olmadığı gibi; dininin sarık, cüppe, sakal, türban gibi bir kısım simgeleri de mevcut değil! Yeter artık; kurtulalım bunlardan…Oldu mu bu yaptıkların şimdi?
Elbet olmadı.! Hem de kimse açısından olmadı! Çürüyoruz! Olamadı, olmadı! Yahu be kardeşim; o hacılık statüsü yüklediğin adamın diğer Müslümanlardan bir farkı yok ki. Hem zaten ülkemiz Müslüman’larının hepsi bu hususta bilinçli mi ki…? Garibim tutmuş bir hacca gitmiş, sen ise ona “hacı” demişsin...? Tutmuş bir de statü yüklemişsin…! Üstelik belki adamın nefsini pışpışlamış, galeyana getirmişsin…! Böylece adamı tehlikenin kenarına getirip dayamışsın…! Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de o adamcağıza bir yığın yük yüklemiş, erdem bekliyorsun…!? Olmuyor ki! Seninki de haksızlık ama…. Sen ona göster yolu yordamı! Evet, göster eğer biliyorsan…!
Ey toplumun gerçek önderleri:Lütfen kendi yerlerinize buyurunuz….!
Lütfen her iki kesime de yol gösteriniz ve yardımcı olunuz!
Ey önderler, güya önderler ve halkım; Ama maalesef bizler, sadece iyi kusur ararız. Dedikodu yaparız sorunu ortaya iyi koyar, iyi memleket kurtarırız. Özel hayatların gizemini ve gizliliğini öğrenmeye pek meraklıyızdır. Kamusal görevlerimizi ise nedense pek bilmeyiz. Kendimiz hiç bir değer oluşturmayız. Oluşturanı da pek sevmeyiz…! Fakat yine de memleket kurtarmaya devam ederiz. Öyle değil mi? Evet öyledir; öyle.!
Hem zaten senin “hacı” dediğin garibim insanların bir çoğu işin bilincinde bile değil. İyi niyetlerle yüklü gitmiş oralara…! Hakk’ın rızasını aramış… Umalım ki bulmuştur…! İnşallah affı seven ve rahmeti bol ve gani yani zengin Allah’ım hepimizi affeder.
Sonra, hangimiz günah işlemiyoruz ki; “hacı” dedikleriniz günah işlemiyor olmuş olsun…? Elbet bu söz, “Günah işlemek serbesttir.” demek değildir..! Lakin “Ne olursan ol, günah işlemekten kaçış yoktur.” demek mümkündür.
* * * * * * * * * * * *
Ben gördüm orada vatandaşlarımızın hallerini de, yürek yarası durumlarını da..? Bir çoğu yaptıkları işin bilincinde değiller. Korkak ve ürkek bir hal sergiliyorlar. Bu hal oranın ortamına uygun değil!
Orada hac için yapılması gereken ameliyeler tamamlanıp da kendilerine; “Artık hacı oldunuz” denildiği zaman, bazıların yüzünde gördüğüm büyüklenme tezahürü doğrusu çok kötü bir durumdu! Bu durum olmamalı. Bu beni çok üzdü. Hepimizin adına üzdü. Haccın kabulü senin bazı ameliyeleri yerine getirmiş olmana bağlı değil ki… Yüzünde gördüğüm bu “büyüklenme” ifadesi, haccının kabul olduğu değil, olmadığı anlamına gelebilme ihtimali yüksek…! Bunu unutma..!
Hem öyle bile olsa bunun neticesi senin koltuklarının altına karpuz, Yasin Suresi 8. ayetinde anıldığı gibi, boynunun altına da bukağı, yani ağlâl (çene altı halkası) olmamalı…! Burnunu Kaf Dağlarına doğru kaldırmamalı…! Böyle olursa, Maun ve Hümeze Surelerinin tehdidini sana tekraren hatırlatırım ki; bu vb. durumlardan hepimizi Allah korusun…!
Haccı kabul olan insan daha mütevazı olmalı değil mi?
Bir de Diyanet İşleri Başkanlığımızın Hac esnasında takınmış olduğu bir tavrı baz alarak bir şeyler söylemek istiyorum ki; hacc esnasında oradaki vatandaşlarımız arasına, her nedense bir, “kaybolma korkusu” salınmış durumdadır. Halbuki, Ora’da kaybolmaya çalışsanız bile kaybolamazsınız! Zaten şehrin Merkezi Kabe ve her yol oraya çıkıyor. Ayrıca Türkler, o üniforma türü giysilerini çıkararak dolaşsalar bile, simalarından hemen belli oluveriyorlar…
Hacda Diyanetten Ora’ya rehber olarak gidenlerimiz, işbu kaybolma korkusunu vatandaşlarımız üzerinde yaygınlaştırıyorlar; bunu yapmasınlar! Bazı vatandaşlarımız da görülürse bile, onun da giderilmesi yönünde çaba vermelerini öneriyorum. Yoksa insanlara “koyun güdermiş” gibi davranma muamelesi yapmaktan vazgeçsinler!
Gütmeye kalkıştıkları insandır, insan..!
Doğrusu bir hayli ayıp oluyor!
Ancak yine de benim yanılma şansım elbet yüksektir.! O ifade belki de bir iç huzurun, kendisine gelen emniyet ve güvenin ifadesidir. Ancak yine de yanlış görünüyor bana. Allah’a gerçek bir inançla bağlı olan insan her zaman güvenli olur çünkü. Diğer bir yanılgı payım da, tavır ve davranışları yanlış okuma ihtimalimdir. Böyle bile olsa sözlerim şahsa değil olay, olgu ve ortamadır. Daha iyi olunsun, diyedir. Nasrettin Hoca dediğice kötüsü olmasın diyedir.!
Öyle ya;
Nasrettin Hoca bir gün kızını bir güzel dövmeye başlar.
“Aman hocam.! Çocuğun ne kusuru var.!?” derlerse de O dinlemez, yine vurur ve;
“Kusuru ettikten sonra dövmenin ne faydası olacak.? Ben şimdiden hafif yollu biraz okşayayım ki, işi anlasın.!”der.
Eh.! Öyle işte…! Teşbihte hata olmasın.! Bir kusurumuz varsa ve haddimizi aşmışsak ayrıca affolunsun..!
Önce sizler, sonra rabbim tarafından.!
Ve hepimizin ki affolunsun inşallah…!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder