b- Musa’ya İnanan Sihirbazların Sabrı:
Kuran’ı Kerim’de anlatılan ve Hz. Musa İle Firavun’un mücadelelerinde bahsi geçen sihirbazların, Hz. Musa’nın gerçeği getirdiğini görmeleri üzerine O’na iman etmeleriyle birlikte Firavun’un onlara:
“Siz benden izin almadan nasıl oluyor da Musa’ya inanıyorsunuz? (Haz. Musa’yı işaretle); “Demek ki sizin ulunuz Bu’dur. Hep birlikte bana kumpas yani düzen, oyun kurdunuz. Sizin asıl maksadınız, benim tanrılığımı ret ederek devleti ele geçirmektir. Öyleyse ben sizin el ve ayaklarınızı çaprazlama keseyim ve sizi çarmıha öylece gereyim de görün…!” demesi üzerine…
Onların da, “Biz artık Müslümanlardan olmuşken, asla sana dönmeyiz ve senin zulmüne boyun eğmeyiz.” deyip, bir dik duruş sergilemeleri üzerine Firavun söylediklerini yaptı. Durum karşısında sihirbazların; “Rabbim üzerimize sabır yağdır, bizleri Müslüman olarak öldür.” diyerek yaptıkları dua ve gösterdikleri sabırla metanet, dayanıklılık asla ve asla tahammül içerikli bir dua ve duruş değildir! Sabrın ta kendisidir!
Eylemleri tahammül içerikli olsaydı, ya da bir başka deyişle sabretmeyi tahammül etmek zannetselerdi yapacakları davranış, Firavun’a boyun eğmek ve canlarını kurtarmak olacaktı. Yapacakları böylesi bir davranışın sonuçları ise yaşayabilmek adına zulme boyun eğmek taviz vermek olacaktı.
Onların andığımız bu teslimiyetçi davranışının sonu acaba nereye varırdı? Verdikleri bu taviz karşısında kazanacakları ödül neydi? Mutlaka ebedi bir cehennem çukuruydu! Yani bu konu davranışın sonu…! Ne ödülü babam, ne ödülü…? Alsana, cehennem ödülü! Zulme karşı tam bir başkaldırı, direniş ve sabır örneğiydi!
Yapmayın beyler…! Millete tahammül etmeyi sabır olarak yutturmayın…! Bu durum çok ağır bir vebaldir. Tekrar söylüyorum ki; bu vebalin altından asla kalkamazsınız…!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder