16 Aralık 2010 Perşembe

5-KARAMEHMET DEDEM DER Kİ



            KARA MEHMET DEDEM DİYOR Kİ

             Bu kitabın yazım çalışmasına başladım başlayalı benim pozitif toplumsal aykırılığımdan endişelenen anamı aldı bir tasa; bir kaygı bir telaş ki dillere destan..!
           Bana; “Ulan Şaşkın…! Ben seni bilirim, sen şaşkınsın, hem de şaşkının önde gidenisin! “
           “Bu güne dek kimseye benzemeyen hallerin oldu. Zaten ne dediğini,  ne yaptığını anlayan pek olmadı.!”
           “Millet seni dışlayı dışlayı bir haller oldu…!”
           “şaşkın…! Şaşkın! Yazma o kitabı sakın…!”
           “Vallahi bu sefer seni taşlayacaklar…!”
           “Ekmeğini ye; işine bak!” deyip duruyor.       
           Durum Altıparnağın Garameymed’inin de kulağına gitmiş. Beni kendisi büyüttüğü için iyi tanır. Geçenlerde yanında babamın çocukluk resmiyle karşıma çıktı ve; önce Mekke Şirkçileri’nin yaptıklarıyla Taif’i hatırlattı… Peygamber Efendimizin Taif’te taşlandığını… Adı güya Müslüman olan nicelerinin Kâbe’yi mancınıklarla taşladığını.!
          Sonra Sarıkamış’ı ve Çanakkale’yi...
          Sarıkamış’ta donamadığını, Çanakkale’ ve özelikle de sargı yerinde şehadet şerbeti içemediği için hayıflandı.! Yine de bu arzusu ve bu kabulü, ile gazaları nedeniyle mutlandı…!
           “İyi niyetten ayrılmadan ve Allah rızası adına her türlü saldırıyı göze alarak bu kitabın arkasında durmam gerektiğini, Böylesi bir durumda  yapılacak saldırının haksız olacağını, ancak iyi niyet ve içtenlikten asla taviz vermemem gerektiğini, vermediğimi ve de vermeyeceğimi, hep hak  bildiğimin ve haklı gördüğümün yanında olduğumu, ve olacağımı bildiğini…” söyledi. Devamla;         
            “Var, git Gelin’ime, yani annene söyle; ana yüreğidir. garibim hiç boşuna telaşlanmasın; gelinecek yer burasıdır. Haydi söyle, rahat olsun ve hepimizin hakkında duacı olsun…!
            Yazmaya karar verdin bir kere, hem niyetin ihlaslı… Bir şey olmaz;  O hiç tasalanmasın…!
            Anlayan anlar, isteyen söver.! Biz zaten alıştık buna. Dileyen de gelir bizi taşlar…! Hem taşlasalar ne olur? Şehadet şerbetini içer de gelirsin ne güzel…! Dedik ya, gelinecek yer burası…! Yeter ki yüzün (gönlün, kalbin) kara olmasın…
             Benim Gelin’im mektep medrese görmedi…! O sadece çevresini gözlemledi; Ve sırf gördüklerinden, duyduklarından okudu hayatı… O’na de ki;
             “Bak benim güzel anam; sen hiç üzülüp telaşlanma…! Beni taşlasalar ne olur be anam…? Doğru yola canımız  feda…
              Hem bu dünyada nice insan, sırf haklı oldukları için giyotinlerde baş verdi, asıldı can verdi! Zulüm ve işkence gördü. Senin bunlardan haberin var mı; benim akıllı anam!?
             Bil ki biz şaşkın falan değiliz Hem Arapça’dan okuduğun için pek anlayamadığın, O Yasin Suresi’nde anlatılan ve gerçek şaşkınlarca, daha doğrusu sapkınlarca  taşlanan Allah dostu Neccar’ı unutma!
            Hem biz ne yapmış, ne yapabilmişiz ki…?
            Onlardan hiç birinin ayağının tozu dahi değiliz! Ancak ve inşallah, o yolların fakir bir yolcusuyuz. 
            Dilerim Allah’tan;
            “Bizleri de kendi dostlarına yoldaş eder inşallah! işte aynen böyle söyle ve elin boş gelme buraya…”

                          *********************

             Cümlemizin geçmişi ve bizlerle birlikte Mekanları  Cennet olası dedelerime atfederek yazdığım aşağıdaki makelimi  umarım seversiniz!

           GELESİM VAR DEDE!
            Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi, evvela Peygamber Efendimiz, devamla İslam üzere gelmiş tüm peygamberler, aynı yol üzerine yaşayıp gitmiş insanlarla cümle geçmişlerimizin ve nihayet Atatürk’ümüzün üzerine olsun!
            Gafur olan Allah, hepimizin geçmişlerinin taksiratını (hata, kusur, kabahat) affetsin! Ve bizlere de gerçek birer başarı nasip ederek, onlarla birlikte hepimizi cennetinde kavuştursun. İnşallah! Âmin.
            Sürekli söylüyorum; “Beni Kara Mehmet dedem büyüttü.” diye.
            Hayatta en çok sevdiğim ve en çok özlediğim insanlar dedelerimdir.
            Dolayısıyla, “kısa günde (en az) kırk kere gelirler aklıma!”, rahmetle anarım kendilerini ve diğerlerini…
            Ve büromun başköşesinde başta, “Gara Meymet” (Mehmet Duran) ve “Delimam” (İmamların Meymet/Mehmet) dedemlerin fotoğrafları olmak üzere, Kara Mehmet Dedemin Çanakkale’den, Çanakkale Savaşından getirdiği top mermisi kovanı da durur, diğer ve diğerlerinin bir kısım hatırat eşyaları da…
            “Sabır Bozgunu” adlı kitabımda da zikrettim:

“Cumhuriyetimizi kuran nesle hayranım” diye. Ve de dedemden…
            Ve O Kitap’ta;

    “……Çocukluğum Kara Mehmet (Gara Meymet) dedemin yanında geçti. O’nunla, diğer aile büyüklerimin örnekliği ve (Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Bozkır İlçe Teşkilâtı’nın Kurucu Üyelerinden, Köyler Temsilcisi rahmetli) “Delimam” (İmamların Meymet/Mehmet) Dedemin hikâyelerini dinleyerek büyüdüm. (Hatta İvriz’deyken Delimam dedemin bu hikâyelerinden yola çıkarak, zamanın dikenli yollarında kaybolup giden “Delimam” adlı bir Roman da yazmıştım.)
Kara Mehmet dedem (inşallah mekânı cennet), Sarıkamış, Çanakkale başta olmak üzere, cepheden cepheye 10 sene çakmak çalmış, sedye taşımış, yani Sarıkamış’ta donamamış, Çanakkale’de sargı yeri bombardımanında şehadet şerbetini içememiş bir Kurtuluş Savaşı gazisiydi. Asıl birliği İstanbul’daydı. İstanbul’un işgalinin çilesini, kurtuluşunun onurunu yaşamıştı…………………”

(Dedelerimin adı nedeniyle;
Adımı koyan; Kara Mehmet (Mehmet DURAN = Sözünde Duran)
Dedemin söylemesiyle;
Benim adım: “İki Meymet’tir” aslında!)

   “……………… Kara Mehmet Dede’min yanında yetiştiğim için, akranlarıyla aralarındaki sohbetlere tanıklık ettim… Bu vesileyle, çocukluğumda, o yüce gönüllü insanların, hayatlarının son demleriyle, değerli hatıralarını paylaşabilmiş oldum! İşte bu paylaşımdan dolayı kendimi her zaman bahtiyar saymışımdır! Sayıyorum ve de sayacağım!
Kendilerine devlet maaş bağlama kararı almış, Onlardan başvuru isteniyordu. Aralarında görüştüler: “Biz Allah için, vatan için savaştık; ücret için savaşmadık!” “Bu güne kadar da maaşla gelmedik! Biz emeğimizi burada satmayız!” “Ücretimizi ancak Allah’tan isteriz; maaşa müracaat falan da etmeyiz.” dediler! Ve öylece karar kılıp uyguladılar! Uyguladılar ama, sakın siz onları mali yönden zengin kişiler falan sanmayın. Tam tersine, bu anlamda yokluklar içindeydiler. İçindeymişler…! Çünkü onların böyle olduklarını ben nice zaman sonra fark edebildim ancak…!”
Diye yazmıştık.

Ayrıca, “Memleket Kurtarma Meselesi” adlı kitabım ve basılmış bulunan “Kördöğüşü” adlı kitabımda da, İvriz’li yıllarımızda, sınıf arkadaşlarımızdan Halil Demir’in, Sömürücü zengin ve ağalara dönük olarak yazdığı;
“Geliyoruz! Patlatacağız…
O, sandalye kıran göbeklerinizi,
Bir, bir Patlatacağız!”
Minval üzere yazmış olduğu şiirini anımsatarak,
Cevaben kendisine;
“Ulan oğlum, aklına başına topla.
Bu memleket çıkarının altında ezilmiş, çıkarına köle insanla dolu..!
Bunlarla mı patlatacaktın o göbekleri?
O işi yapacak insan evvela, özgür insan olmalı…
Ve hiçbir şeyi takmamalı!
Olmaz ağa; olmaz.!
Senin dediğin iş olmaz!
Daha doğrucası, bu gidişle olmaz!
Çünkü o işi becerecek olanlar;
“Fikri hür, vicdanı hür ve bir de özellikle kendi çıkarından özgür olmalı!”
Gerçek bir hürriyet sahibi olmalı yani!”
Çıkarının ve çıkarcının kölesi değil…!
Demiştik.
Demiştik demesine ama buraya, sürekli olarak; “Gelenler, gidenlerin yerini tutmadı; vesselâm!” diyen, kulakları çınlayası babamın bu sözünü de eklemek isterim.

            *******************

Bilesiniz ki dedeciklerim;
Bu Memleket, kurduğunuz bu Cumhuriyet ve bu Cumhuriyet’in insanlarından birçoğunun durumu, yukarıda yakındığım gibicedir!

*******************

Şükürler olsun, Gara Meymet Dedem, Önümüzdeki 15 Nisan 2009 itibariyle tam 44, Delimam Dedem ise, yine önümüzdeki bahar hayırlısıyla tamı tamına 74 yaşını ikmal edecek. Ben ise; 55…
Saçım döküldü, hem kalan saçım, hem sakalım da ağardı zaten!
Öyle ya;
Öğretmenlik yaptığım yerlerde; “Hay saçı sakalı ağarasıca!” diye intizar almamış mıydım?
Adam olana çok bile; yetti artık!

Dedeciklerim;
Vallahi benim de gelesim var oraya…!
Ancak, “gazcılarımdan” birisi bana;
“Bizler gidersek ortam boşalabilir; dikkat et; sakın gitme!”  diyor.
Bakalım; inşallah dikkat edeceğiz!
Eh! Ne diyelim efendim?
“Özgür Günlere” doğru yelken açalım efendim!

Eylül.2008
Av. Mehmet DURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder