C- İsrailiyat (Yahudilik):
Hayatta; en sevmediğim şeylerden birisi de: “İnsanlar her şeyin en iyisine layıktır.” yaftalı sözünün arkasına saklanan, doymaz nefsin arzularını tatminine yönelik hitaptır. Ayrıca bu söz, sermaye babalarının halkı sömürmek için uydurduğu tuzağın, dilidir! Halk, tüketim çılgınlığına kapılsın diye uydurulmuştur!
Bir kez tüketim çılgınlığına düştü mü insan, işe yarar yaramaz her şeye saldırır. Tüm emeğini ve parasını oraya verir. Onun verdiği paralarla da para babaları her geçen gün semirir! Semirir dedim de; Semirenler de genellikle Yahudileşir! Yahudilik denilince akla, bir ırk ya da din takipçileri gelmesin sakın! Yahudilik bir vasıftır; bir karakterdir..!
O öyle bir vasıf ve karakterdir ki; Bukalemun gibi her kılığa girerek, meşru olsun, gayri meşru olsun her yolu mubah (uygun, mahsursuz, sakıncasız) sayarak, ya da insanları soymak, kandırmak, köleleştirmek ve her türlü çıkarcılığı yapmak şeklinde tezahür eden bir vasfın ve karakterin adıdır Yahudilik!
Bu ve benzer vasıfları uygulayan, benzer karakterleri sergileyen bir insan, hangi dinden ya da milletten olursa olsun, Yahudi’nin ta kendisidir. Yoksa İsrail Milleti’nden ya da Musevi Dini’nden olanlar değil!
Nitekim Kuran’da kınanan İsrailiyat (Yahudilik) işte tam da budur! Uyanık olalım; oyuna gelmeyelim!
Bu yüzden ben, o meşhur Yahudi sözünde olduğu gibi: “Ucuz bir malı alacak kadar zengin değilim.” sözüne de pek inanmam.
Tek önem verdiğim konu; alıştığım standardı sürdürmektir. Bu yüzden her duamda: “Allah bundan aşağı düşürmesin.” derim.
Bunu söyledim diye, ““Bir lokma, bir hırka” tamamdır.” falan demek istediğimi de sanmayın!
Benim demek istediğim şey şudur:
Elimde ne bulunursa bulunsun, kendimi asla o elimde bulunanla ifade etmeye çalışmam. Elimdeki şeyle böbürlenip övünmem. O’na güvenmem. Ben sadece Yaradan’a güvenirim. İsrafı ise hiç sevmem. Buna bağlı olarak, elimde emaneten (bu alemde hepimiz emanetçiyiz.) ne bulunursa bulunsun, yaşam biçimimi elimin erdiğince, gücümün yettiğince asla değiştirmem. Elimde hangi varlık ve mevki bulunursa da bulunsun, netice fark etmez!
Bu cümleden olmak üzere; açık ve net olarak, tekrar ortaya koymak isterim ki: Kendilerini sadece ve sadece malları, mevkii ve makamlarıyla ifade ediyor olanların ellerindekini alıversen, sudan çıkmış bir balık misali, adeta bir hiç oluveriyorlar. Nitekim ahirleri de zaten budur, ahretleri de…! Övündükleri geçici yani dünyasal şeyler er ve geç ellerinden gidecektir çünkü.!
Ve sonuç olarak bir hiçlikten ibarettir sonları!
Bu noktada aklıma gelen ve gençlere dönük bir hitabım olacak:
Bir kısım insan ve özellikle bir kısım genç, “ben de varım.” demek adına, yine bir kısım basit ve gösterişe dönük şeylerle kendilerini ifadeye çalışıyorlar. Bu durumda ben, elbet onları mazur ve arayış içinde görüyorum. Gençler fıtrata (yaratılışa) daha yakın olmaları sebebiyle, yetişkinlerden daha dürüst oluyorlar… İnşallah Allah onlara yardım edecek, bu tür sürçmelerden tez kurtulacaklardır.
Ben kendilerine buradan; bu türden kendini ifade ediş biçimlerinin boş ve beyhude şeyler olduğunu hatırlatmak isterim. “Bu türden şeyler, asla bir insanı ebedi kılamazlar.” derim…!
İnsan ancak kendisini bizzat kendi erdemleriyle bütünlemeli ve izah etmelidir. Her geçen gün erdem adına yeni kazanımlar elde etmeye çabalamalı, kendisini aynı şekilde, işte bu erdem türünden kazanımlarıyla izah ve ifade edebilmelidir… Bu izah içinse söze gerek yoktur. Hal dili dediğimiz dil, izah için yeter de artar bile!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder