16 Aralık 2010 Perşembe

B- İlgili Makalemiz:

             
             B- İlgili Makalemiz: 

             SABIR BOZGUNU

            Bugün sizlere; “Sabır Bozgunu” adlı kitabımızın görmüş olduğu muhtemel hizmetlerle görebileceği hizmetlerden ve birazcık da kitap içeriğinden bahsetmek istiyorum.
            Sabır: Hak, hukuk, iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük vb. değerlerle, mazlumun yanında yer almak, bu yer alışı yılmadan ve karalılıkla yapmak, sergilenen bu duruşta metanet, direnç ve dayanıklılık göstermektir. Bu anlamıyla sabır, zulme karşı isyandır!
            Diyanetimiz tarafından bize “sabır” diye öğretilen şey; yukarıdaki anlamın tam zıddıdır. Yani öğretideki sabır neredeyse; “Tamamen hamallık kökünden türemiş olan katlanmak, tahammül etmek, yük taşımak, hamallık yapmak” manâsını içerir durumdadır!
Hem de neye? Zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa, zalimi görmezden gelme ve benzerlerine!
            Sabra tahammül anlamını yüklemek, Kuran’ın çizdiği temel çizgilerden birini işlemez hale getirmektedir. O da:
Kuranın temel emir, öğreti ve ilkelerinden birisi olan; “herkesin kendi gücü ölçüsünce, iyiliği emretmesi, kötülüğü engellemesi, en azı fikriyatının ve gönlünün bu yönde olması”  konusu işlemez hale gelir. Bu ilke esasen insanlık aleminin bulduğu temel ilkelerden birisidir de. Sabır sözcüğünü gerçek anlamından kaydırarak, çarpıtarak tanıtırsanız, andığımız bu kuran-i temel ilke işlemez de hale gelir, tam zıddı işlerlik kazanır. Nitekim kazanmıştır da…
Maalesef buna örnek pek çoktur. Bunlardan birisi de şudur. Hac görevimi ifa için kutsal topraklara gittiğimde gördüm. Olay kısaca şuydu:
Diyanet İşleri Teşkilatımız, devletimizin kendisine tanıdığı yetkiyle Hacca götürmekte olduğu 500.000 civarındaki Türk Hacı Adayının, Oradaki bir çapulcu topluluğu tarafından, yıllardır soyuluyor olduğunu biliyor; “Sabır Hacı, sabır! Burada sabır deneniyor; kimsenin hakkına gidilmez. Hem buradaki günahlar çok daha ağırdır, vb.” sözlerle bu soyguna hem göz yumuyor, hem çanaklık ediyordu. Sorumluğundaki bunca insanın bu durumu ve bu anlamdaki ihtiyaçları için kılı dahi kıpırdamıyordu.
Bu soygun, Diyanetimizin bu tür basiretsiz tutumlarından, Hacca gidenlerin “Hediyedir!” diye Ora’da satılan her şeye saldırmalarından, kendilerini iyi niyete fazlaca kaptırmalarından, verilen kargo hizmetlerinin yetersizliğinden vb. olgulardan ortaya çıkıyordu.
Bu durum yüreğimi çok yakmıştı. Biliyor usunuz ki bu garip Mehmet DURAN, anılan soygunun durdurulabilmesi için buralarda da, buralarda da  nice mücadeleler yürüttü!
İnanır mısınız, Ora’daki direnişlerim nedeniyle, zamanın Diyanet işleri Başkanlığı Mekke Baş Sorumlusu konumundaki zat, “O kişileri yakalatacağım!” diye benden iki gün izin isteyerek beni atlattı. Böylece dolandırıcıların Arabistan’dan kaçışlarını sağladı. Kendisi meğer aynı gün Ankara’ya kaçıp gelmişmiş!
Kendisinin yarım bıraktığı işimi bitirmek üzere vekil bıraktığını sandığım, Diyanetimizin Medine Baş Sorumlusu konumundaki, şişman, kara suratlı adam ise, yanına gittiğimde beni görür görmez bildi. Daha ağzımı bile açmadan: “Sen buraya hacca değil, Diyanetin kıçını açmaya gelmişsin! Senin okuduğun okulları da, hocalarını da, seni ekip doğuran ve yetiştirenleri de sinkaf ederim ulan…!” diye sövdü bana!
Gürültüye hızla odalarından çıkışan diyanet görevlisi devlet memurlarına beni dövdürecek diye çekinip, oradan kaçtım. Öyle ya; Ne de olsa kara suratlı baş sorumlu, zamanın Diyanet İşleri Başkanlığında iştigal eden zatın baş yardımcılarından birisiydi. Nitekim yukarıda anılı “Sabır Bozgunu” adlı kitap andığım  mücadelelerin bir parçası olarak ortaya çıktı.
İşte bu kitap henüz çalışma halinde iken, bilgisayardan çıktılarını alarak, doküman halinde, içlerine birer mektup yazıp, öncelikle Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanımıza, Ulaştırma Bakanlığımıza, Diyanet İşleri Başkanımızla konunun sair ilgililerine takdim ettim. “Bu çalışmanın, yakında kitap olarak piyasaya verileceğini, kitapta bahsi geçen konularla ilgili olarak kendilerine görev edinecekleri hususların elbette takdirlerinde olduğunu, ancak kitap içeriğiyle ilgili olarak tarafıma bir diyecekleri, benden istekleri, kitaba ekleme yada çıkarma yapmamı düşündükleri yönlerin olup olmadığının bildirilmelerini” istedim.
Diğer cevaplar saklı kalmak kaydıyla belirteyim ki Diyanet beni; “Biz bu kitabı basamayız!” diye yanıtladı! Sanki onlardan bunu isteyen olmuşmuş gibi!
Ancak hemen akabinde PTT hem Mekke’de, Hem Medine’de, hem de sair gerekli yerlerde kargo şubeleri açtı. Bu yöndeki eksik hizmeti, sunmaya başladı hacılarımıza. Sanırım insanımızı dolandırıcı, soyguncu çetelerinin elinden kurtardı. İnşallah öyledir.
Burada anlatılar aziz okuyucularımızın, sair ilgililerin, basın, dedikodu ve çarpıtma yoluyla beni Kuran düşmanı ilan edenlerin, vicdan ve dikkatlerine sunulur!
Saygılarımla Efendim!
                                                                                                                                                                                                                                                            Eylül. 2009
Av. Mehmet DURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder