MÜLK TEMELİ OLMAK BAĞLAMINDA; “ADALET”
Keza sözün burasında, ”Adalet mülkün temelidir.” özdeyişini
birazcık irdelemek istiyorum. Çünkü anlamını doğru dürüst kavrayamadığımız için toplumsal çürümemize örtü olan kavramlardan birisi “mülk” kavramı olup ve bu kavramın gereklerini yerine getiremeyişimizdir!
“Mülk” kavramı, çoğu insanın zannettiği gibi mal kelimesinin eş anlamlısı bir kelime değildir. Mülk; ekonomik veya parasal bir varlık değildir. ”Mal - Mülk” denilmesi; ”Mesela, örneğin” dediğimiz gibi bir ikileme de değildir.
Mal ile mülk arasında bir ilişki vardır. Var olmasına vardır da, o ilişki “Mesela - örneğin” dediğimizdeki ilişkiye benzemez ki; “mal” demeğin manası “mülk” demek olsun…?
Mülk, her şeyden önce hukuki bir kavramdır.
Mülk: Herhangi bir varlık üzerindeki tasarruf etme yetki ve gücüne verilen addır.
Burada geçen “tasarruf etme” kavramı ise; halk dilinde kullanılan, iktisatlı davranma, para biriktirme, vs. anlamlarında değildir.
Tam tersine, o varlık üzerinde, dilediği gibi davranmak, onu dilediğince sevk ve idare etmek, yine dilediğince, o şey üzerinde hükmetmek, o şeye tahakküm etmek, daha doğrusu; dilerse o şeyi ihya veya imar etmek, almak, satmak, yırtmak, atmak, yakmak, harcamak, yazmak, bozmak, yıkmak, yapmak, kullanmak, oturmak, terk etmek, korumak, kollamak ve hasılı o şey üzerinde neyi istiyorsa onu yapmak işine hukuk dilinde tasarruf etmek denilir.!
İşte “mülk” diye; her hangi bir varlık üzerindeki bu türden bir tasarruf etme yetki ve gücüne denilmektedir. Bu anlattığım manadaki tasarruf, hüküm ve tahakküm etme gücünün adıdır mülk….!
Anlattığım bu yetkiyi, yani mülkü elinde bulundurana malik deniyor. Zaten malik, mülk kökünden türeyen bir kelimedir. Sizleri elbet, malik kelimesinin mülk kökünden türemiş olması, anlam konusunda aydınlatacaktır. Çünkü her ne kadar mülk kelimesini yanlış anlıyor ve kullanıyor olsak da, malik kelimesini daha doğru bir biçimde kullanıyor ve anlıyoruz.
Biz, malik olduğumuz her hangi bir mal üzerinde anlattığım tasarruf yetkisini kullanıyoruz. Çünkü o mal üzerinde işte bu anlattığımız mülk yetkimiz ve gücümüz olmuş oluyor. Dolayısıyla da buna biz, “Kendi mülkümüz, yada mülkiyetimizde.” deriz.
Mal ile mülk arasındaki ilişki, anlattığım bu durumdan doğan bir ilişkidir. Bu durumda: “Malım mülküm yok ki….” demek, ve mal ile mülkü eş anlamlıymış gibi sanmak yerine, “malım yok ki, mülküm olsun, yani tasarruf etme gücüm olsun…!” demek daha doğru olur. Durum bu olunca da; “malım mülküm yok.” dendiğinde, “malım yok ki, mülküm olsun, yani tasarruf etme yetkim olsun…!” demek şeklinde anlamamız gerekecektir.
Fakat bu mülk kavramı sadece mala ait, yani sırf mal ile ilişkili bir kavram değildir. Her türlü varlık üzerinde mülkiyet yetkisi yani tasarruf etme gücü kullanılır.
Örneğin halk idare edilir, yönetilir! Bu yönetim konusu yöneticiye, halk üzerinde belirli bir mülk, yani tasarruf etme yetkisi, gücü vermiş, yani sağlamış olur!
Yine yargıç önüne gelen bir konu üzerinde karar verir, hüküm kurar. Bu bir tasarrufta bulunma yetkisidir. Yani bu yetki bir nevi tasarruftur. İşte bu tasarruf gücü hükmetme anlamındadır. Yargıç andığım bu yetki nedeniyle hüküm kurar, karar verir!
Yönetici veya amir de; memura, yada halka hükmeder. Onun üzerinde tasarruf icra eder. Halkı yada memuru sevk ve idare eder, yönetir…
Biz de,ayakkabımıza hükmederiz; hepsi o kadar… Ayakkabımıza hükmetmeyi küçümsemeyin…! Ayakları olmayanı da düşünün…! O dahi bir hükmetme gücüdür.
Bütün bu açıklamalardan sonra anlaşıldı ki:
Hükmetme gücünün temelini adalet oluşturur. Yani, mülkün temeli, adalettir, adaletli olmaktır…!
Sözü orijinalinde olduğu gibi söylemek gerekirse:
Adalet; mülkün temelidir…!
Bu söz, doğrudur…! Sözün doğrusu, yani doğru söylenişi de budur… Hem de söz, bu söyleniş biçimiyle söylendiğinde doğrudur.
Öyle bazılarının sandığı gibi ve bu söze göre adalet;
Malın koruyucu temeli, yada malı olanın dayandığı
temel falan demek değildir.!
Esasen hukuk da her şeyin üstünde, her şeyden üstün
olmalıdır! Üstünlerin hukuku olmaktan kurtarılmalıdır.!
Hukuku her şeyden üstün kılmayan, kılamayan her toplum; yukarıda “Kavram Kargaşası” bahsinde anlattığımız gibi toplumsal dengesini bozar… Böylece de işlev ve misyonunu yitirir..! Netice olarak o toplum yıkılır, yok olur!
Anlattığım bu yıkıcı durumun farkına varamadıkları halde, sadece; “Adalet mülkün temelidir!” lafının halk arasındaki yanlış anlaşılmasından rahatsız olarak işi kotarmak isteyen bir kısım devlet büyüklerimiz, tuttular bu sözü değiştirdiler; ve dediler ki, ve yazdılar ki:
Adalet, devletin temelidir.!
Bravo…! Çözdünüz efendim! Sağ olun! Biz yine de bir kurcalayalım bakalım nasıl çözdünüz?
Şu “devlet” neymiş, iyi bir öğrenelim önce:
“Ya devlet başa, ya kuzgun leşe…!” derken ne anlarız devletten…?
Veya:“Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi” diyen Sultan Süleyman hangi devletten bahsediyor acaba?
Efendim anlaşılmadı mı ?
Öyleyse devrik cümleyi düzeltelim:
Cihanda sıhhat ile bir tek nefes almaktan daha
büyük bir devlet yoktur.! Sanırım şimdi “devletin” manası anlaşıldı.
Devlet; dirlik, düzen, intizam, afiyet, esenlik, huzur, mutluluk, gönenç vb. şeyler demektir...!
Not: “Yönetim organizasyonu” tabirimizden lütfen, yönetim, yürütme, yargı ve vs. tüm konuyla ilgili güçler organizasyonunun tamamını anlayalım.
Şu halde “devlet”, yukarıda saydığım olguları bize sağlayan, yönetim organizasyonun adı değil, o yönetim organizasyonun neticesinin adıdır. Daha doğrucası yönetim organizasyonunun neticesi, halk için ve millet için “devlet” olmak, “devleti” sağlamak olmalıdır. Eğer bahse konu yönetim organizasyonu, halk için “devlet” neticesini oluşturmuyor veya oluşturamıyorsa, o organizasyon illa yıkılmak zorunda kalır.
Biz tutmuş neticenin adını, neticeyi sağlayacak olan yönetim organizasyonuna vermişiz. “Devlet” deyince de, işte bu yönetim organizasyonu anlıyoruz. Bu da yanlış bir anlama ve algılamadır.
Bu yanlışlık nedeniyledir ki: “Adalet; devletin temelidir!” demek, bir cepheden doğru gibi görünse bile, “devlet” kelimesini hem yanlış algılayışımız, hem de doğru algılayışımız bakımlarının her ikisi açısından da eksiktir. Yukarıda açıkladığımız üzere; “devlet”, yönetim organizasyonun adı olan kelime değildir, olmamalıdır! Yani “devlet”, bu organizasyonun neticesidir, neticesinin adı olmalıdır. “Devlet” o organizasyonun vasfı olmalıdır ve de genellikle vasfıdır. Daha farklı bir ifadeyle, bu yönetim organizasyonunu insanlar “devlet” sonucunu elde edebilmek için kurarlar. Bu “devlet” neticesinin sağlanması için ise, yönetim organizasyonu adalet üzere olmalıdır.
“Devlet” kelimesini, yönetim organizasyonun adı olarak algıladığımız durumda; sırf organizasyonun adaletli olması yetmez. Eksik kalır…! Fert fert, kurum kurum herkes, yukarıda izah ettiğimiz üzere her türden varlık üzerinde kullandığı her türden mülkü adalet üzere kullanmalıdır ki anlam yerine oturmuş olsun… “Devlet” kelimesi bunu karşılayamayacağından dolayı asla anlam yerine oturamaz…!
Bu durumda, “Adalet; devletin temelidir…!” dediğimiz zaman; “devlet” kelimesini de yanlış kullanıyor olduğumuzu bilmeliyiz. Durum böyle olunca da; “Adalet yönetim organizasyonunun temelidir…! demeliyiz.
Durum böyle olunca, yine de sözün doğrusu: “Adalet; mülkün temelidir!” yahut da , “Mülkün temeli adalettir.!” şeklinde olmalıdır.
Ha… Bunu demiyor da, “devlet” kelimesini yukarıda verdiğimiz gerçek ve doğru anlamı ile; yani dirlik, düzen, esenlik, sıhhat, afiyet olarak algılıyorsak ki… Evet, bu olguları da adalet sağlar….! Başka bir şey değil… O zaman da; “Adalet; devletin temelidir.!” olmuş olur. Gerçi, “Dirliği düzeni, ancak adalet sağlar.” demek anlamında, “Adalet; devletin temelidir!” demek, yukarıdaki “devlet” kelimesinin yönetim organizasyonunun adı biçiminde ve yanlış kullanılıyor olmasındaki eksikliğe nazaran daha doğru olmuş olur. Lakin, yukarıda izah ettiğimiz gibi anlam, yine de eksik kalır.
Hem anlatılanlardan anlaşılacağı üzere; “devlet” derken ne dediğimizi de doğru anlamamız gerekir. Çünkü; İki yanlış, yada yanlışlar toplamı; bir doğru etmiyor! Bu durumda, yine sözün en doğrusu: “Adalet; mülkün temelidir!” demek olur.
Ülkemizde mülkün adaletsiz kullanımı giderayak yaygınlaşmaktadır. Bu adaletsiz kullanım adeta, herkesin neye eli erer, neye gücü yeterse şeklinde sürüp gitmektedir. Bu yönde müthiş bir hoyratlık vardır. Bu hoyratlık ve hovardalık giderayak artış göstermektedir. Bu durum her alanda ve her kesimde böyledir. Tabir caiz ise adeta; kör eline neyi geçirebilirse, adaletsiz olarak onu kullanmaktadır.Bu duruma bir “Dur!” demek zorunludur. Herkes aklını başına almalı, tasarrufunda yada mülkiyetinde ne varsa onun hakkını gözetmeli, o şeye adaletle davranma yoluna gitmelidir.
Adaletsiz davranıldığı halde işi adalet üzerine yapıyormuş gibi lanse etmek sahtekarlığın daniskasıdır!
Kardeşim sen ayağındaki ayakkabının dahi hakkını gözeterek kullan…! Yoksa ona adaletsiz hükmetmiş olurusun! Bu dediğim şey, basit bir şey değildir. Sen, bu adaletsiz hükmedişi öncelikle kendi üzerinde önle ki; sonra o koca koca adamların yaptığı, büyük büyük adaletsiz mülk kullanımlarını engelleme gücünü kendinde görebilesin.
Mülkü adalet üzere kullanma konusunda; önemli olan şey:
Mülkünde nelerin bulunduğu, yani o mülkünde bulunan şeyin niteliği, yada niceliği, bir başka deyişle neye tasarruf ediyor olduğun konusu değildir! Elindeki olan her ne olursa olsun, küçük de olsa; o şey üzerindeki mülkiyet yetkini, adaletle kullanıyor olup olamadığın konusudur önemli olan! Bunu unutma. Bunu başardığın zaman, artık hiçbir şeyden korkma! En güçlü ve en büyük, zaten sen olacaksın! O büyük servetleri yada yüksek makamları elinde bulundurdukları halde, adalet üzere mülk edemeyenler değil.
Sen zaten her yerde onları yeneceksin. Onların ne kadar küçük olduklarını açık seçik göreceksin! Çünkü önemli olan kişiliktir. Sen dediğim hal ile hallendiğinde, güçlü bir kişiliğe erişeceksin. Bu eriştiğin kişilik, onların parasını, pulunu, mevkii ve makamını zaten ezecek! Unutma; Kişilik kalıcı, onların elindekiler ise, gelip geçicidir!
İşin bir başka cephesi de şudur ki, anlattığımız, yani gerçek anlamıyla mülkün adaletsiz kullanımı zulümdür! Zulüm ise asla ve asla; sürekli payidar kalamaz!
Bu arada sen; tahammül değil, sabır ve kanaat göstermeli, içinde bulunabileceğin her ortamla barışmalısın. Bunu yapınca, aynı zamanda; doymaz nefsin köleliğinden kurtulacak, çıkarının üstüne basacak en yüce bir insan olacaksın…! Kendini işte bu aşamaya taşıdığın anda, ekonomik (parasal) vb. yoklukların hiç bir önemi olmadığını açıkça göreceksin!
O kör nefsinin bir şekilde körlendiğine ise; zaten tanık olacaksın. Yeter ki onun esaretinden kurtul! Bu noktaya geldiğin anda, hem elindeki olanakların arttığını, hem de o imkanları kör nefsine değil de, nice ulvi değerlere hasrediyor olduğunu göreceksin.Böylece yüceldikçe yüceleceksin.
Ama belki sen yüceldiğini dahi bilemeyeceksin!
Nefsin doymazlığının esaretine yenik düşüp de, sen ona dönmedikçe, zaten asla kibirlenip şımaramayacaksın! Kendini hep vakur ve mütevazı bulacaksın. Böylece yücelmeye devam edeceksin. Bu yücelme hali sana, kendiliğinden ve bir ödül olarak gelecek!
Öyleyse top yekûn hepimize, özellik de devlet ve dirliğimizin sağlayıcısı olan yönetim organizasyonumuzda görev alanlarımıza, mülk etmekte olduğumuz her ne varsa ona karşı adil olmazı önerelim. İşin gereğini yapalım ve bu hususta Allah’tan başarı dileyelim.
Allah Yardımcımız olsun..! Amin..!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder